Bir iki ufak ülkeyi saymazsak dünyadaki bütün ulusların ülkelerini savunmak için bir orduları vardır ve bunların birçoğunda, bizdeki gibi askerlik zorunludur. Ama bu zorunluluğu vatani görev olarak addeden; görevini ifa etmek üzere kıtasına giderken davullarla zurnalarla uğurlanan; görevinin zorluğuna bakmaksızın, vatana hizmet etmek için ileri atılan ve sonunda, görevini tamamladığında, gözleri çakmak çakmak, gözleri gururla parlayarak evine dönen bir ulus, bir asker, bir Mehmetçik daha yoktur dünya üzerinde...
Yaşadığı zorluklar yok mu; tabii ki var... Kim ister "baba ocağından, ana kucağından" ayrılmayı... Ya da arkasında sevdiğini bırakıp gitmeyi... Onca zaman sevdiklerinden ayrı kalmak zordur. Ama vatana hizmet etmek için hepsine katlanır Mehmetçik... Zaman zaman geride bıraktıklarını düşünüp gözleri buğulansa da yeni evinde kendine yeni kardeşler, yeni arkadaşlar bulur.
Yapanlar bilir; başka bir tadı, başka bir havası, hatta başka bir lisanı vardır asker ocağının... Görev hakkıyla yerine getirildikten sonra keyifli bir oyundur her şey. Şakalaşmalar, takılmalar, gazinoda oturup anlatılan "sivillik" anıları, askerden sonrası için kurulan hayaller... Kocaman bir sınıfta gibisinizdir; komutanlarınız öğretmenlerinizdir; size görevlerinizi öğretirler, derdiniz olduğunda dinler, çoğu zaman evlerine gitmek yerine sizinle beraber kalırlar bu kocaman sınıfta... Ödevinizi, görevinizi yaptıktan sonra aynı okulda olduğu gibi arkadaşlarınızla şakalaşır, spor yapar, keyifli zamanlar geçirirsiniz.
İşte bu; vatani görevini yapmak için ileri atılan, her türlü zorluğa katlanarak ödevini yerine getiren ve sonrasında keyifle gülüp eğlenen Mehmetçiğin, bizim Mehmetçiklerin hikâyesi... Anadolu'nun bir köşesinde, görevli oldukları taburda yaşanan dostlukların, özlemlerin, dayanışmaların, keyifli anların hikâyesi...